Söze nasıl başlıycağımı bile bilmeden bir hikaye yazıyorum bu sefer. Sadece hayal edip anlayabileceğiniz bir hikaye. Acı çektikçe güçlenirim derdi kendine. Bunlar da geçer kimin sorunu yok ki? Şuan ki halimden daha kötü olan o kadar çok insan var ki benim durumum hiç bir şey derdi kendine. Neden dediğini o da anlamazdı bende. Bir faydası olmuyordu çünkü. Her şeyinizi kaybettiğinizi düşünün. Ailenizi,sevdiginiz insanları,gidecek bir yeriniz kalmadığını hatta son sigaranızı bile biraz önce içtiğinizi. Ne yapardınız ki onun durumunda olsaydınız? Şuan bir çok yorum yapılabilir ama mantıklı bit cevap onun ağzından çıkacak kelimeler de saklı. Ve o konuşmayı sevmiyor artık çünkü konuştukça ağlamak istedi ağlayamadıkça ölmek. Ne ağlayabildi nede ölebildi. Küçük bir yara biraz dikişle kapatılabilir. Peki yara vücudun yarısından daha da büyükse? İşte tam anlamıyla durumu buydu. Peki çözüm neydi? Yaşamak? Ölmek? Bu ikisi arasında gelip gidiyordu her gün her dakika her saniye. Hangisini yaptı? Ne yaşamayı seviyordu nede ölmeyi. Sanki defalarca öldü dirildi de ölümü begenmiyordu. Hiç anlamadım neden ölmediğini. Yada diğer bir değişle gerçekten intihar etmeyi. Bir kaç yıl öncesine rağmen hayata en dolu bakan insan şuan hayatı çiçeklerle dolu bir tarla olduğuna inanan bir insanı karşısına getirin o çiçeklerin bir gün hepsinin tek tek gözü önünde solup yenisinin çıkamayacağına ikna eden birine dönmüştü. Bu kadar karamsarlık mı niye? Diye sordum. Cevabı basitti. Bizlerden farkı ne ki çiçeklerin? Başlar da saftık sonradan üstümüze birileri kondu. Biz hep kullanılan olduk. İşini bitirdiklerinde onlar gitti biz onların lekesini taşıdık. Birisi bize bir ışık verdi hemen ona döndük ve o saatler sonra gitti biz yine yalnız kaldık. Yaşadığımızı düşündüler oradan oraya sürüklediler ama biz ilk baştaki gibi saf değildik. Ne bize gülene güldük ne bize gel diyene çünkü biz artık ölmüştük onlar yaşadığımızı düşündüler. Bu örnekten sonra ne diyebilirdim ki. Her şey geçer geçmeli dedim böyle devam etmez ve pat diye bir örnek daha. Küçükken bir çok kez bir yerden düşmüşsündür yolda oynarken bisikletten düştüğün de peki hiç bir yerin kanadı mı diye sordu hatırlamıyorum ama kanamıştır illaki dedim hafif sırıttı ve şuan tekrar bir yerden düşsen o kanayan yerin şuan kanamaz mı tekrardan yada acısı az mı olur ilk kanadığı zamandan diye bir cevap daha gelmişti bana. İyi de bunun ne alakası var dedim bu fiziksel bir şey. Aslında anlamıştım demek istediğini de susamazdım haklısın diyip. Ne mi alakası var? Cevabından sonra tamam dedim kendi içimden sonra ki cevabını hazırla. Ruhun tamiri fiziksel yapılsaydı fiziksel yara ne boyutta olurdu? Anlamamıştım. Anlamadığını biliyorum dedi güldü. Bir hastanede olduğunu düşün ve tedavi görüyorsun ödemem gereken miktar aldığın aylık miktarı bunu mutlaka ödersin bir şekilde peki senden aldığın aylığı değil de kalbini söküp vermeni isteseler bunu yapabilir miydin dedi? Bunu benden neden istesinler ki istemezler dedim saçma bir şey dedin dedim ve keşke demeseydim. Bana dediği şey o zaman geçip geçmiyceğini bilmediğin sorunların neden tedavisini zaman olarak görüyorsun ki? Zaman bir tedavi verir ve yerine merheminin bulunmadığı yeni bir acı yarayı söküp atmak mı fayda yoksa o yarayla yaşamak mı? Bilmiyorum dedim. İşte ben ikisini de denedim şuan bir kalpsiz ve bir hiçim. Dedi. İstersen başarırsın dedim ne sorunları var insanların seninkiler mi geçmez dünyada sorunu olmayan insan mı var onlar nasıl başa çıkıyor dedim. Onlar sorunları kendileri yaratıyor hemde bir çoğu kendi özel hayatları aşk hayatları maddi kayıplar gerçek sorunu olanları görmek mi istiyorsun? Şuan karşında ve sorunlarını kendileri yaratanla bir tutuyorsun bunu yapmak ne seni ne de karşındakini bir sonuca götürür dedim. Bir gemiyi karada tutmak batmasına engel olmaz ama hırçın dalgaların içine atmak onu orada da ayakta tutmaz peki yok olan sadece gemimi yoksa içindekiler mi hangisinin yok oluşu seni daha çok üzerdi dedi ee tabiki içindekiler dedim. O gemiyi oraya hiç götürmeseydi kaptan sence o gemi hala duruyor olur muydu dedi. Ee tabiki dedim. Ama kaptan o dalgaları geçeceğine yenik düşmüyceğine inanmıştı işte demek istediğim şey bu geçer dediğimiz her şeye inandığımız için hala yaşamaya devam ediyoruz tüm kötülere rağmen ama hiç geçmiyor ve en sonunda inanmayı da bırakıyoruz çünkü artık o dalgaların bizi yıkacağına değil yıktığını biliyoruz dedi. Sanırım haklısın bir cevabım yok ama şuan ne yapmayı düşünüyorsun dedim tüm bu olanlara rağmen. Hayatını çok anlamamıştı benim sorduğum da içimde daha güzeller diyip geçiştiriyordu. Ne mi yaparım düşününce bende bilmiyorum uyurum sabah olur ve tekrar gece ve bir gün uyurum ve uyanmam yapıcağım şey bu. Dünya belki güzel bir yerdir güzel insanlarla dolu güzel hikayelerin olduğu ama benim dünyam sizinkinden farklı. Siz her bir açıdan farklı yeri görürsünüz ben aynı yeri çünkü görmem gereken her yeri gördüm. Bu benim kendimle konuşmam çünkü kendim dışında dertleştiğim kimse yok sizin de olmasın eğer ki insanlar iyi gelmiyeceklerse. Bir gün geçer demeyin geçmiyor ve buna kendinize alıştırın ki geçmediğinde birde buna takılmayın.
1 yıldan uzun süredir yayın konum olan ''Ben allaha inanmıyorum siz inanıyor musunuz? Sanırım bu blogda da sona yaklaştık. Ama artık sonun ne zaman geldiğini bilmiyorum. İnsanoğlunu anlamaya çalışıyorum her gün. Yıllar önce bir insanı anlamanın yolu onunla eşit şartlarda yaşamak olduğunu öğrendim ve bunu başardım. Lakin son konumuzda hiç onlarla aynı konumda olamadım. İnançsa konu, inançsızlık yalanı doğuruyor onlarda. Kısa bir özet geçmek daha anlaşılır yapar. ('') Yapacağım alanlar ''Ben allaha inanmıyorum siz inanıyor musunuz?'' Anlamına gelir. '' - Küfürler ''- Neden inanmıyorsun?'' ''- Ölünce inanırsın. ''- Nerede yaşıyorsun adresini ver de inanmanı sağlayayım. (Verdim) Küfürlere söyleyebileceğim bazı benzetmeler vardır yayınlarda hep söylerim. O da; Muhammed gibisiniz. Tam tarife uyan bir davranış. Muhammed kendisinin peygamber olduğunu iddia eden kişi ve aynı şekilde onun ağzından duyulan sözler i...
Comments
Post a Comment